19 Ağustos 2007 Pazar
Hep fısıltı, hep fısıltı...
Haykırmak istiyorum geceye!
Hep fısıltı, hep fısıltı...
...
Haykırmak istiyorum geceye!
Hep fısıltı, hep fısıltı...
...
her şey bâtıni! ve hüzün
hüzün
en büyük muhalefettir şimdi
Bir Garip Vampir |
Men ne menem, ne men menem |
6 yorum var:
Haykır.
Duyan muhakkak olur.
Duymakla da kalmaz,
Hüznüne ortak olur.
:)
Elverişli bir ortam bulursak ve yeterince cesur olursak olacak, hem de ciğerlerimizin tüm sıkışmışlığıyla olacak. Ama şimdi ne cesaret var ne de haykıracak olsak, bırak bir duyanı korkarım duymayan kalmayacak. Bunca yanlış ve yabancı kulaktandır korkumuz. Bu yüzden anlaşılan şimdilik sadece fısıltılar kalıyor bahtımıza. Fakat yine de bir gün olur da, uzun uzun haykırabilirim belki, haykıracak ne kadar şey varsa hepsini. Bazıları şebengiz çığlığı gibi karşılığını bulur ve yol gösterirler ola ki.
Olamıyorsa da ne gam! Günlerin sonunda nasıl olsa haykıracak bir yerimiz olacak, ona tüm şiddetimizle ve sessizce haykıracağız ve itirazsız kabullenecek o, alacak bizden tüm hüzünleri, yarım kalmış olanları, söylenememişlikleri, yenilgileri, acıları ve sair, gülüşümüzü sildiği gibi silecek hepsini toprak ve adil bir pazarlık olacak bu.
...ve pek sessiz olacak.
http://caglayantilsim.blogspot.com/2006/09/hcre-1.html
Evet, o güzel bir yazı, ama yine de yaşamın ıstırabının metaforudur olsa olsa, daha fazlasının, daha ötesinin değil.
Bu fısıltılar öyle bir hücrenin ürünü olurdu ancak, üstelik o aşılmaz duvarlar da aciz zihnin prangasından, ürkütücü bir yanılsamasından başka şey değildir sanki ve en dayanılmazıdır bu elbet; insanın kendisini mağlup etmesi başka herhangi bir engeli devirmesinden çok daha eziyetlidir çünkü.
Bu yazıyı yazdığımda ben de haykırıyordum geceye, yazdığım yazı durumumun basit bir metaforu olsa da içte yaşananları sözcükler ne kadar anlatabilir ki? Yine de denedim anlatmayı ve haykırdım blogumda. Sık sık kendisine yenilen biri olarak haykırışlarımın mekanıdır bloglarım.
Güzel bir şey, kimse dinlemese, okumasa dahi içindeki meydan savaşını bir miktar dışarı yansıtabilmek... Sonra bir bakıyorsun, zaman bazılarını tedavi etmiş, bazılarını iyileştirmeye kudreti dahi yetmemiş... Ve uzun süre sonra blogunda o görkemli savaşın izlerini ve sana çektirdiklerini okuyup anımsıyorsun, belki gülümsüyorsun neşesizce.
Doluyum bu konuda, sayfalarca anlatabilirim. "Yenile yenile yenmeyi öğreneceksin" der babam, ama kendini yenme formülünü vermez hiç. Ben de kendimi yeneceğim günü bekler dururum işte.
Baban da körlemesine geçmiş yolları Aslı, çaktırmıyor bakma. Bir formülü olsa onu güzel kızından mı esirgeyecekti adam?
Samuel Beckett'i hatırlayalım burada.
hep denedin.
hep yenildin.
olsun.
yine dene.
yine yenil.
daha iyi yenil.
Herkes kendi ayrı yolunu yürür ve ayrı yollar ayrı tecrübeler gerektirir, işin aslı budur. Ne de zaten kendini yenmek bir yerde biter; biteviye sürüp gider, tam yendiğini sanırsın, ama bir sonraki dönemeçte karşına yine kendin dikilir, şaşırırsın ve sonra kavga ve kavga ve yine kavga...
Yorum Gönder