Alphonso Lingis ve Ortak Bir Şeyleri Olmayanların Ortaklığı...

14 Eylül 2010 Salı

Alphonso Lingis'ten kaçınızın haberdar olduğunu bilmem mümkün değil, ama sanıyorum fazla değildir, zîrâ ismi kulağıma çok, ama çok az çalınıyor bu diyarlarda. Halbuki Lingis "öteki"nin izinde gezgin bir feylesof ve şu garip devranda bizimle hiçbir bağı yokmuş gibi görünen insanlara dair işitmeye/okumaya gereksinim duyduğumuz kelimeleri var, ki o kelimelerde düşüncemize ve yaşamımıza katabileceğimiz bir incelik payı bulabiliriz en azından.

Bugün sıkıntılı bir ruh hâli üzere('let it be' mi?) kitap raflarını yoklarken yine, ufacık boyutuyla sözünü ettiği insanlar gibi neredeyse görünmez olmasına rağmen, parmaklarım garip bir şekilde Lingis'in "Ortak Bir Şeyleri Olmayanların Ortaklığı" adlı kitabına doğru çekiliverdi ve güç belâ çekip çıkardılar onu sıkıştığı cendereden. Böylece yeniden ve yeni bir gözle okumaya başladım kitabı, ki ilk okuyuşumun üzerinden kayda değer bir zaman da geçmişti. Sonra neden metinden ufak bir kesit olsun, başkalarıyla da paylaşmıyorum diye düşündüm, düşünmekle de kalmak istemedim ve işte netice:


I. Öteki Cemaat

(...)

Rasyonel söylem ve pratik, doğayı bir cemaat eseri, kendi doğamızı da kendi eserimiz kılar. Biz, kendi çevremizi üretmiş olan insanlar ondaki her şeyde, rasyonel söylem pratiği tarafından üretilen kolektif insani niyet ve çabaların doğanın sunduğu hammaddeye verdikleri biçimi ve sureti görürüz. Kendi ürettiği bir ortam içinde kendi doğasını üreten, insan-yapımı bir tür olan türümüz kendi içinde kendisine yabancı, kendi kavrayış gücünün ötesinde hiçbir şey bulmaz. Kendini devredilemeyen haklarıyla onaylayan ve kendisini kendi yasalarının koyucusu olarak kuran modern kültürün bireyi, kendi bireyliğini kendi üstüne kapanmış bir doğanın bireyliği olarak üretmeye koyulur. İnsan cemaatinde kendi içinde kapanmış ve bireyin kendi düşüncesini temsil eden bir eser bulur. Birey kendi düşüncesinin bütün rasyonel düşünce sisteminin temsilcisi olduğunu keşfettikçe, cemaatindeki diğer insanlarda sadece kendi rasyonel doğasının yansımasını görecektir.

Rasyonel cemaatten önce, ötekiyle, davetsiz misafirle [intruder] karşılaşma vardı. Bu karşılaşma biri kendini ötekinin talep ve itirazlarına açtığında başlar. Rasyonel cemaatin, bu cemaatin her aklı başında kafanın birer temsilcisi olduğu ortak söyleminin ve herkesin çaba ve ihtiraslarını massedip gayrişahsileştiren girişimlerinin altında bir başka cemaat vardır; kendine ait bir cemaat kimliği olan, kendi doğasını kendisi üreten kişiden kendisini, onunla ortak hiçbir şeyi olmayan kişiye, yabancıya açmasını talep eden cemaattir bu.

Bu öteki cemaat rasyonel cemaat içinde massedilmiş değildir; tekrar tekrar ortaya çıkar, ikizi ya da gölgesi gibi taciz eder rasyonel cemaati.

Bu öteki cemaat işte değil, işe ve çalışmaya ara verildiğinde oluşur. Ortak bir şeye sahip olunduğunda ya da ortak bir şey üretildiğinde değil, kişi kendini onunla ortak hiçbir şeyi olmayan kişiye -Azteğe, göçebeye, gerillaya, düşmana- açtığında gerçekleşir. Öteki cemaat, kişi ötekinin yüzündeki buyruğu fark ettiğinde oluşur. Sadece ötekinin dışlandığı ortak söyleme ve cemaate değil, kişide ötekiyle ortak olan ya da ortak olmasını sağlamaya çalıştığı her şeye de kafa tutan bir buyruktur bu. Kişi kendini bir buyruğa salt rasyonel zekâsıyla açmaz. Rasyonel zekâmızın ortaya çıkabilmesi için çevreden anlaşılabilir ve düzenli bir biçimde veri toplaması gereken duyarlılığımıza hükmetmesi, pratik faaliyet alanındaki güçleri, engelleri ve nedensellikleri anlaşılabilir ve düzenli bir biçimde ölçecek motor güçlerimize hükmetmesi ve toplumsal alandaki komuta ve itaat ilişkilerini anlaşılabilir ve düzenli bir biçimde kaydedecek (ötekine yönelik) duyarlılığımıza hükmetmesi gerekir. Gözlerinin çıplaklığıyla, eşyayı sıkı sıkıya kavramış ellerini ötekine doğru dönüp açarak, öbürünün sesiyle tedirginleşmiş sesinin zırhlarından soyunmuş zayıflığıyla açar kişi kendini ötekine.

Kişi ötekine -yabancıya, muhtaç olana, yargıca- salt görüşleri ve fikirleri sınansın diye, onlarla açılmaz; kişi gözlerinin çıplaklığıyla, sesi ve sessizlikleriyle, boş elleriyle de açılır. Çünkü öteki, yani yabancı, kişiye yalnızca inançları ve yargılarıyla değil, zayıflığı, yaralanabilirliği ve ölümlülüğü ile de döner. Kişiye yüzünü, putunu ve fetişini döner. Karbon bileşenlerinden, yine toza dönecek tozdan yapılmış yüzünü, topraktan ve havadan, kandan, ışıktan ve gölgeden yapılmış yüzünü döner. Yaralı, acıdan ve ölümlülükten kırışmış tenini döner. Cemaat, kişi kendini çıplak olana, muhtaç olana, toplumdan atılmış olana, ölmekte olana açtığında oluşur. Kişi cemaate kendini ve sahip olduğu güçleri onaylayarak değil, kendini harcanmışlığa, kurban edilmişliğe açtığı zaman girer. Cemaat, kişinin kendini ötekine, kendi dışındaki güçlere, ölüme ve ölenlere açtığı hareketle oluşur.

Enformasyon mübadelesiyle oluşan rasyonel cemaat, soyut birimleri, idealize edilmiş göndergelerin idealize edilmiş göstergelerini mübadele eder. İletişim, mesajın bağıntısız ve karışıklık yaratan sinyallerden, yani gürültüden çekilip çıkarılmasıdır. Muhataplar gürültüye karşı ittifak halinde mücadele ederler; ideal iletişim şehri gürültüden azami oranda arındırılmış olacaktır. Ama mesaja içsel olan bir gürültü vardır: Onu ileten sesin donukluğu. Ayrıca artyörede, kendi seslerimizi de susturmadan susturulması imkânsız olan dünyanın gürültüsü vardır. İnsan sesini evrim biyolojisinin perspektifi içinde tahayyül ederek dünyanın mırıltısını duymayı öğreniriz; insan sesleri bu mırıltıyı sürdürüp birbirleri için yankılarlar.

Dünyanın gümbürtüsüne karşı müttefik olmuş cemaatte birbirimizle sinyaller, soyut birimler aracılığıyla kurduğumuz iletişimin ötesinde, insan dışındaki şeylerle de formlarını ve maddelerini kucaklayarak temas kurarız. Ayrıca birbirimizin formunu daraltıp, kendi maddi varlığımızı dönüştürerek de birbirimizle temas kurarız.

Ortak bir şey üreten, hakikati tesis eden ve şimdi de teknolojik bir simulakr (benzeti) evreni kuran cemaat, vahşileri, mistikleri, psikotikleri dışlar; onların sözlerini ve bedenlerini dışlar. Onları kendi mekânında dışlar: İşkence eder.

Rasyonel cemaatin yaptığı işlerin orta yerinde, hiçlik, ölüm ve kendi ölümlülükleri dışında ortak hiçbir şeyleri olmayanların cemaati oluşur. Ama her birini tecrit eden ölüm ortak bir ölüm müdür? Ve ona hiçlik denebilir mi?

0 yorum var: