Bir Şairin Ardından...

26 Ocak 2012 Perşembe


"Ama biliyor musunuz, ruhumuz bir kuş gibidir," diyordu. "Bu kuşun bir bacağı havadadır; uçmak mı, uçmamak mı sorusunu taşıyarak..."

Evet, yaşamla ölüm arasındaki sınırda, bir ayağı havada duran bir kuştu Angelopoulos ve soğuk bir kış günü aştı o sınırı. Sınırların en sonuncusundan uçup gitti.

Bazı insanlar vardır, özel ve doğrudan hiçbir hukukunuz olmadığı halde, dolaylı yollardan kurduğunuz ilişki üzerinden hep aşina olduğunuz biri gibi hisseder ve sonunda göçüp gidişlerine sanki bir yakınınızı yitirmiş gibi kederlenirsiniz. Angelopoulos benim için öyle biriydi.

Onun isminin yankısı sinema kelimesinin yankısı ile karışmıştır zihnimde. Doğrusu şuracıkta üç-beş kelime marifetiyle filmlerinin üzerimde bıraktığı hissiyatın hakkını teslim etmem mümkün değil asla, hele de kısa olması arzulanan böyle bir yazıda. Fakat onun, güneşin sıcak ve şefkatli yüzünü ancak istisna kabilinden görebildiğimiz meta-realist dünyalarında, arzu ile gerçek arasında bir yerlerde kaybolmuş, arayış halinde gezinen, sınırlar aşan ama hâlâ ve hep "burada" olan, evlerini bulamamış yersiz-yurtsuz karakterleri ile bir duygudaşlığı, bir hüznü, bir gerçeklik algısını paylaştığımı söyleyebilirim. Ve diyebilirim ki, Angelopoulos kelimenin literal anlamıyla "film"ler yapmamıştır, resimlerin hareketinden epik ve melankolik şiirler yazmıştır beyaz bir perde üzerine (Pasolini buna cinema di poesia diyebilirdi) ve bu nedenle onun ölümü de bir şairin, sinemanın yaşayan en kıymetli şairinin ölümü demektir benim için.

Onun, hayatını bir film çekiminin ortasında kaybetmesine ne demeli insan? Bu garip yazgı, daha önce hakkında okuduğum bir parçayı hatırlattı bana ister istemez. "Her film çekişimde," demişti o metinde, "bunun son filmim olabileceğini düşünürüm ama sonra... tıpkı bir kahvede oturan iki yaşlı adam gibi. Mevsim bahardır. İhtiyarlar önlerindeki dünyanın -özellikle güzel kadınların- geçişini seyrediyorlardır. Bir kadının uzakta kaybolmasını izlerler. Biri diğerine 'Böyle daha ne kadar devam edeceğiz?' diye sorar. Yanındaki ona, 'Sonuna kadar,' der. İşte, sinema da benim açımdan böyledir."

Ve şimdi artık biliyoruz ki, o "son"dayız; Theodoros Angelopoulos'u bir kameranın ardında göremeyeceğiz bundan böyle ve bizim için, dostları için zamanın uçuşunu yumuşatamayacak bir kez daha...

1 yorum var:

Hakan dedi ki...

Hislerime tercüman oldunuz.
Ruhu şad olsun...