7 Ocak 2023 Cumartesi
Yıllar yıllar sonra buraya bir nefes olsun üflemeye karar verdim. Mevzûmuz Rubik Küp olacak, ama önce bu terkîbin ikinci kısmına bir göz atacağız, zîrâ geometrik nesneler dünyasında küp başlı başına ilginç bir form. Platonik cisimler olarak bilinen beş üç boyutlu geometrik şekil var ma’lûm olduğu üzere: Dört yüzlü, altı yüzlü (küp), sekiz yüzlü, on iki yüzlü ve yirmi yüzlü. Bunların temel esprisi bütün yüzeylerinin eşit geometrik formlardan müteşekkil olmasıdır. Yalnızca beş âdet oldukları da antik çağlardan beri biliniyor (bunun neden böyle olduğunu bugün Euler’in ilgili formülünü kullanarak kolaylıkla göstermek mümkün). Platonik diye anılmalarına gelince, bu yakıştırma Öklides’in eseri, çünkü Öklides’in Elemanlar kitabı açık şekilde Timaios’la ilişkilidir ve Timaios’ta Platon bu beş cisimden ideal formlar olarak uzun uzun söz edecektir. Kitapta bu beş cismi anâsır-ı erba’a nazariyesi (dört unsur teorisi) ile ilişkilendirir ve toprak elementini de küp temsîl etmektedir, zîrâ toprak harekete en çok direnendir, küp de tabanı geniş ve muhkem bir yapı olarak katı yapıların bir metaforu olan toprak elementini temsîl etmeye lâyık görülmüştür. Böylesi bir idealizasyonun kozmografya ile ilişkisi için de Kepler’in çalışmalarına bakılabilir. Güneş sistemindeki yörüngelerin eliptik olduğunu fark etmeden evvel, Mysterium Cosmographicum’da tanrısal harmoniyi düzgün çok yüzlülerle kürelerin iç içe geçtiği bir sistem olarak kurgulamıştı. Ayrıca antik literatürde “küpü çiftlemek” adı verilen bir problem olduğunu da duymuşsunuzdur. Bu esâsen bir küpün kenarlarını iki kat büyütürseniz, hacminin sekiz kat büyüceği esprisi üzerine kurulu bir rivâyettir. Aslında basit bir geometrik gerçek olmaktan çok daha ötesine uzanan sonuçları olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin neden hücrelerinizin sürekli büyüyemeyeceğinin cevâbını içinde saklar.
Tam bu noktada müslümanlar için de küpün husûsî bir anlamı olduğuna işâret etmeliyiz elbette. Beytullâh’ın neredeyse bir küp şeklinde olduğunun çok azı şuurlu bir biçimde farkında olsa da bu böyle. İslâm sanatı geometrik şekillere özel bir önem atfeder (ma’lûm Platon’a göre tanrı sürekli geometrileştirir), ama müslümanların Ka’be’nin geometrisi üzerine düşündükleri pek söylenemez. Ka’be sözcüğü “ka’b” kökünden neşet eder ve bu kelime küp anlamına gelir. Bu noktada biraz eğleşecek olursanız, “ka’b” kelimesinin başlı başına ilginç bir sözcük olduğunu da göreceksiniz. Evvel-emirde söyleyelim Türkçedeki “küp” sözcüğü açıkça onunla ilişkilidir. Yalnız burada ilginç bir tarihsel dönüşüm var yine. Türkçede bugün bu kelime temelde ikili bir anlam barındırıyor ma’lûm olduğu üzere, geometri ya da matematikte kullanıldığı biçimi yanında bir de Diyojen’in genellikle üstüne tünediği, ama eskilerin biraz kafa karışıklığı ile “hûm-i Eflatun” diye de andığı ve keskin sirkenin iyi gelmediği genellikle silindir formunda içi boş kap anlamı var. Bu ikinci anlam Türkçe için çok daha eski bir kullanım. Küpün matematiksel bir terim olarak kullanılması ise son dönemin eseri. Osmanlılar riyâzî ilimlerde küpün karşılığı olarak yine “ka’b” kökünden gelen “muka’ab” ya da “mik’ab” kelimelerini kullanmışlardı. Eskiler “bir şeyin muka’abı onun kendi nefsine iki kere darb edilmesiyle elde edilir,” diyeceklerdir. Dilde öze dönüş sürecinde “dörtleme”, “dörtlenmiş” hattâ “topuklanmış” gibi kelimeler önerildiğini okuduğumuzda da şaşırmıyoruz. Nihâyet daha Türkçe olduğu vehmedilerek “küp”te karar kılınmış olmalı (esâsen Fransızcadan ilhamla). Hâl böyleyken İngilizcede gördüğümüz ve batı dillerinde aynı kelimeyle karşılanan “cube” sözcüğü sâmî köklerine kadar geri götürülebiliyor ve dolayısıyla “ka’b” kelimesi ile aynı etimolojik kökeni paylaşıyorlar. “Ka’b”a Arapça sözlüklerde “çıkıntı, yükseklik” anlamları da verilmiş, ama aynı zamanda “aşık kemiği, topuk” gibi anlamlara da geliyor; ayrıca antik dönemlerden itibaren bu kelime ile bağlantılı sözcükler “oyun zarı” için de kullanılmışlar. Bu iki anlamın birbiri ile bir ilişkisi var mı emin değilim. Zarın kemikten yapılıyor olması ile bir bağlantısı muhtemel görülebilir.
Etimolojiyi bir yana bırakacak olursak, yeryüzünde tanrısal olarak kutsanan bir mekânın küpe yakın bir formda olması ve bu adı taşımasında bir hikmet arayacak değilim elbette, basit bir tapınak için oldukça doğal bir mimârî tercih bu. Adı da kendisi neyse o olarak, minimal bir şekilde tercih edilmiş. Antik Mısır ve başka pek çok medeniyet için devâsâ anıtsal yapıların, bekleneceği üzere, ağırlık merkezi zemine çok yakın, tabanı geniş ve kendi ağırlığını destekleyebilen bir form olarak, piramit şeklinde inşâ edilmiş olmasından daha hikmetli değil varoluşu, ama yine de insanların bir küpü kutsamış olmasında geometri adına hoş bir espri bulmak her dâim mümkündür.
Girizgâhı fazla uzatmadan terkîbin ilk kısmına geri dönebiliriz, çünkü küpün tarihindeki en önemli anlardan biri, muhtemelen en önemlisine işâret ediyor. 70’lerin ortasında Macaristan’dayız. Kendisi bir mimar olan Ernö Rubik, bir proje dâhilinde 26 tane minik küpü kesişen üç eksen etrafında yerleştirmeyi akıl ettiğinde küp de bir nevi boyut değiştiriyor. Aslında görsellere eklediğim ilk ahşap prototipe bakarsanız onun tam bir küp olmadığını göreceksiniz. Yarı düzgün bir geometrik şekil olarak bir “kesik küp” formundadır, ama sonuçta nihâî hâline tam bir küp olarak ulaşmıştır. Bu aynı zamanda genellikle sâdece kâğıt üzerinde iki boyutlu olarak temsil edilen bir geometrik yapının homo ludensle kanlı canlı buluşma ânıydı. Bugün mu’cidinin adıyla anılan rubik küp dünyanın en popüler bulmacası yakıştırmasını sonuna kadar hak ediyor. Komünist bloktan bu denli eğlenceli bir şeyin çıkmış olması da tarihin garip bir cilvesi olmalı. Lenin’in amel defterine bir artı koyalım lütfen! Bu noktada yine komünizmin bağrından çıkmış Maleviç’in suprematist “Siyah Kare”sini ve konstrüktivizmi hatırlarsak, olduğundan daha eğlenceli bir hâl alacaktır bağlamımız.
Rubik küpün kendisine nazar edecek olursak, karşımızda altı yüzü farklı renklerde oldukça hoş bir cisim bulacağız. Hangi perspektiften bakarsanız bakın son derece düzenli bir yapı, ama eğer elimizde sadece küçük küplerden oluşmuş blok bir yapı olsaydı, asla bu kadar ilginç olamazdı. Onu büyülü yapan hareket edebilen bir obje olması. Rubik küpün katmanları iki yönde 90 derece ve katları ile döndürülecek olursa simetrisi bozulmadan kalır. Düşününce aslında bu o kadar da doğru bir ifâde değil. Eğer elimizde renk etiketleri bulunmayan tek renkten müteşekkil bir küp olsaydı, bu hâliyle mükemmel bir simetriye sâhip olduğunu söyleyebilirdik elbette, fakat renksiz bir küpü boş bir tuval gibi düşünecek olursak, üzerindeki minik küpleri boyamaya başladığımızda tamamen başka bir nesne elde ederiz. Rubik küp bu hâliyle semantik bir objedir. Renkler vâsıtasıyla sizinle iletişim kuran bir dil kullanır ve anlamanız için o dili öğrenmeniz gerekir. Bu nihâî hâliyle bir rubik küpü döndürmeye kalkıştığınızda başlangıçtaki düzen kendini hemen belirgin bir karmaşıklığa teslim edecektir. 4x4 ya da 5x5 gibi daha büyük küplerde bu manevralar göz alıcı bir renk cümbüşü ile sonuçlanıyor. Tuval ve paletin üç boyutta birleştiği ve siz döndürdükçe değişen pixel art bir soyut sanat eseri gibi (çok sayıda küp kullanarak bu sanatı fiilen icrâ edenler olduğunu tahmin edebilirsiniz). Ernö Rubik’in küpü puzzle olarak piyasa sürmek yerine, bir modern sanat müzesinde sergilemiş olduğunu düşünelim. Sanat tarihi açısından çarpıcı bir ân olabilirdi. Aslında bu, küpün îcâdından birkaç sene sonra gerçekleşmiş bir fikir. 1981 yılında MOMA’da bir sergide ilk kez gösterilmiş ve müzenin kalıcı bir parçasına dönüşmüştür. Dolayısıyla galeri mekânı olarak kutsanmış “Beyaz Küp”ün içinde kendine hak ettiği yeri edindiğini söyleyebiliriz.
Rubik küp üzerine literatüre kısa bir ân nazar etmeniz bile onun potansiyeline dâir açık bir fikir oluşturmaya yeter de artar. Üzerine binlerce makâle ve çok sayıda kitap çalışması bulunmakta. Piyasaya çıkar çıkmaz özellikle matematikçiler için çok etkili bir bulmacaya dönüşmüştür. Bazen bu alana “cubology” de deniliyor. Küpün özellikle simetrik yapısı ve permütasyon kabiliyetine odaklanmak, onun neden grup teorisinden kriptografiye kadar pek çok alanda bu denli ilgi çekmiş olmasını anlamayı mümkün kılacaktır. Bir rubik küpü döndürmeye başladığınızda, birkaç hamle sonra artık geri döndürülemez gibi gözükmeye başladığına dikkat çekmiştik. İlk kez bir küple karşılaşmışsanız bu durumda küpü el yordamı ile düzeltmeye çalışacak ve sürekli başarısız olacaksınız muhtemelen. Sadece 5-6 kez rastgele döndürülmüş bir küpün üzerindeki bulmacayı aynı yolla geri döndürecek şekilde tanımak çok güç. Ayrıca küpü çözmenin zorluğu biraz da altı yüzünün tamamını aynı anda görmenin mümkün olmayışından kaynaklanır, hangi perspektiften bakarsanız bakın yalnızca üç yüzünü görebilirsiniz, bu durum küpü okuma konusunda âşikâr bir zorluk doğurduğu gibi, kolaylıkla oryantasyonunuzu kaybetmenize de neden olur. Siz bir kısmını düzetmeye çabalarken, esrârengiz bir şekilde bozulmaya devam ettiğini fark edersiniz. Rubik küp sinsi bir objedir! Nitekim Internet’te rastladığım ilgili bir yazıya Hümeyra’nın meşhur şarkısını başlık olarak atmışlardı: “bir kördüğüm ki içim çözdükçe dolaşıyor”. Ona aynı zamanda “magic cube” adı verilmesi de isâbet olmuş. Türkçede geometriyle ilişkisi olmasa da bunun için daha iyi bir mecâzımız var aslında: “Sır küpü”. Zîrâ biliyoruz ki, bahsi geçen zorluklar ve 43 kentrilyonu aşan olağanüstü permütasyon yeteneği (permütasyon sayısı ilgili farklı hesaplamalara Wikipedia üzerinden erişebilirsiniz), olası en karmaşık konfigürasyonlarda bile en fazla yirmi hamle içinde çözülebilme imkânını hâiz. “God’s Number” diye isimlendirilmiş bu problem, 30 seneyi aşan girişimlerin sonunda 3x3 küp için Tom Rokicki ve grubu tarafından 2010 yılında Google’ın bilgisayar desteği ile hesaplanmış ve maksimum 20 hamlenin yeterli olduğu gösterilmiştir. Dolayısıyla küpü ne kadar karıştırırsanız karıştırın en çok 20 hamlede başlangıç durumuna geri dönebilirsiniz. En azından teoride bu böyle. Elbette insanların bu kadar karmaşık bir örüntüyü görmeleri çok zor, bizim çözmek için daha dolaylı bir yol izlememiz, küpün dilini anlamamız gerekiyor. Yine de kâğıt üzerinde gerçekleşen ve “fewes moves” denen bir yarışma kategorisi var. Katılımcıların bir saat içinde küp üzerindeki bir bulmacayı çözmek için gereken en az hamle sayısını tespit etmeye çalıştığı bu yarışma için World Cube Association’ın kabul ettiği resmî rekor 16 hamle ve 2022 yılına âit. Bilfiil küpü çözmeye gelince, bugünlerde speedcuber denilen hızlı çözücülerin elinde saniyeler içinde cereyan eden en fazla 50-60 kadar hamle yeterli olacaktır, bunun için çok sayıda gelişkin algoritma bilgisine ihtiyâç var elbette, fakat daha az algoritma kullanarak 150-200 hamle civarında da pekâlâ çözebilirsiniz. Bu konuyu kapatmadan evvel son bir ma’lûmât daha ekleyebilirim. 3x3 küpün maksimum kaç hamlede çözülebileceğini tespit edebildik belki, ama size tuhaf gelecek olsa da Markov zinciri ile ilişkili olan, minimum kaç rastlantısal hamlede düzgün bir biçimde karıştırılabileceği sorunu henüz çözülmemiş hâlde bekliyor. Bu problemin 2x2’lik küp üzerinde bir çözümü var ve biliyoruz ki, söz konusu küpün god’s number’ı olan 11’den daha büyük bir sayı, en az 19 hamle gerekiyor.
Algoritma konusuna da bir açıklık getirmeliyim. Küpün üzerindeki belli örüntülere karşılık gerçekleştirilen hamle dizileri diye açıklayabiliriz burada kastedileni. Elbette bunların temel işlevi küpün geri kalan kısımlarını bozmadan, minimum hasarla belirli bölümleri düzeltmeyi sağlıyor olmalarıdır. Bir rubik küpü amatör düzeyde çözmek için tekrarlı kullanılan 10 kadar algoritma bilmeniz yeterli. Hızlanmak istiyorsanız elbette çok daha fazlasını öğrenmelisiniz. Birkaç yüz algoritmaya kadar çıkabilir bu.
Tam bu noktada uyarımı da yapayım. Sanırım bugünlerde gökkuşağını hatırlatan renklerinden dolayı memleketimizde kamusal alanda küp çözmek tehlikeli olabilir. Özellikle belirli partilerin miting meydanlarından kaçınmalıyız (bir küpünüz olsun olmasın yanlış adres), elinizden küpünüzü alıp, size her yüzü siyah ve sakıncasız, dolayısıyla kevn ü fesâd -oluş ve bozuluş- âleminden uzak bir küp bahşedebilirler.
Yeri gelmişken, küp terminolojisinin en iyi bilinen terkîblerinden birine “sexy move” adı verildiğini söylemeliyim. Bir küpü çözerken sıklıkla başvurduğunuz basit bir algoritma aslında. Adını hak edip etmediğine herkes kendisi karar vermeli, nitekim envâî çeşit zevk var. Küp notasyonu ile söylersek: R U R’ U’. Bu arada Urban Dictionary’de “rubik’s cube sex” deyimine rastlamanız da mümkün, aşağı yukarı ne anlama geldiğini tahmin edebilirsiniz sanırım.
Küpe âşinâ değilseniz yukarıdaki notasyona dâir yabancılık çekmiş olabilirsiniz. Aslında temelde yönlere işâret eden ve bir matematikçi ve ilk kübologistlerden biri olan David Singmaster’ın geliştirdiği, adıyla anılan notasyonun bir örneği. Resmî olarak kullanılıyor. Bunun biraz değiştirilmiş bir versiyonunu başka bir matematikçi olan Bandelow’un çalışmasında görmüştüm. Kendisinden gayri kullanan muhtemelen yoktur, ama yaptığı ekleme ve çıkarmalarla çocukların kullandığı gibberish diline benzettiği bir notasyon öneriyor. Onun formülünü kullanırsak R U R’ U’ yerine RINIRENE diyebiliriz. Çok daha müzikal bir iş, örneğin şöyle formüller ortaya çıkıyor: REFISE-RIFESUM-FIRESI-FERISUM, BIREM-BUREM-BI. Bu notasyonu kullanarak rubik küpünüzle şiir bile yazabilirsiniz!
Çözebilelim ya da çözemeyelim, çoğumuz bir noktada öyle ya da böyle rubik küple tanışmışızdır, fakat yakın zamanlara kadar onlarla ilgilenmemiş iseniz, bugünlerde küplerin yapısal olarak geldiği yere çok şaşıracağınıza eminim. Ernö Rubik’in kendi soyadını taşıyan marka ile yıllarca orijinal küpler üretildi. Bunlar genellikle çok şık gözüküyorlardı, elinize aldığınızda iyi hissediyordunuz. Renkler gömülü plastik kaplamalardı, basit etiketler değillerdi. Ayrıca gerçekten sağlam ürünlerdi, yapı-söküme ciddî şekilde dirençliydiler. Öte yandan bu orijinal küplerden birinin elinize geçtiğinden çok şüpheliyim. Bugün bile bizim buralarda bulmak kolay değil. Muhtemelen legal olmayan ve kötü üretilmiş küplerden biriyle tanışmışsınızdır ilk olarak. Bunlar genellikle her yanı ayrı homurdanan, gıcırtılı birer hantallık yığınıydı. Hâlâ kırtasiyelerde, oyuncakçılarda, pazar yerlerinde vs. benzerleri bulunabilir. Yeni nesil küplere gelince, bu noktada artık başka bir kategoriye geçiyoruz. Geçen on yıl içinde Rubik’s firmasının patent süresinin son ermesinin ardından birçok firma küp üretimine başladı ve pek çok şey aşamalı bir biçimde değişti. Önce ekseni tutan çekirdek kısmı yeniden kurgulandı, hafifletildi, ayarlanabilir tansiyonlar eklendi ve bu sâyede küpler çok hızlandılar, sonra bu kadar hızlı bir objenin daha tutarlı davranması için kenarlara mıknatıslar eklendi (küp için oldukça büyük bir adım, insanlık için de fenâ sayılmaz) ve bu minvalde çeşitli yenilikler devam ediyor. Dolayısıyla artık sıklıkla tamamen etiketsiz, magnetli, hem tansiyonları hem de mıknatıs güçleri çeşitli düzeylerde ayarlanabilir nesneler var elimizde. Çok daha dengeli, tutarlı ve akıcı hareket ediyorlar. Bunlara artık speedcube deniliyor, çünkü yarışmalarda sadece bunlar tercîh ediliyor. Örnek küpleri göstermek için çektiğim fotoğrafa bakarsanız, orijinal Rubik’s ürününü üzerindeki logodan hemen tanıyabilirsiniz. En soldaki mirror küp (metamorfoza uğrayan ilginç bir küp o, çok sevdiğim bir puzzle) hâriç, solunda kalan diğer puzzleların hepsi yeni nesil ürünler ve hepsi resmî yarışmalarda bir kategori olarak kullanılıyor. Görselden hiçbir şekilde anlaşılmıyor olsa da, onlarla kıyaslanınca orijinal Rubik’s markalı küp bile çok hantal ve gayr-i stabil duruyor, açıkça mukâyese bile edilmemeliler. Gerçi sonunda Rubik’s markasının da speedcube üretmeye başladığını söylemeliyim.
Bu teknolojik atılımın en çarpıcı parçası ise akıllı küpler oldu. Beni bu yazıyı kaleme almaya iten de onlardı aslında. Birkaç sene önce kickstarter üzerinden böyle bir proje başlamış ve umulanın çok üzerinde bir meblağ toplanarak nihâyet bulmuştu. Go Cube adıyla piyasa çıktı o proje ve en iyisi olmasa da hâlâ en farklı ve afili gözüken akıllı küp olmaya devam ediyor kanımca. O gün bugündür pek çok marka akıllı küpler ürettiler ve üretmeye devam ediyorlar. Buradaki smart ibâresi küpün merkezinde bir chipset ve sensör barındıran küçük bir sisteme işâret ediyor elbette. Böylece küp artık sadece mekanik (manyetizma ile desteklenmiş) bir yapı olmaktan çıkıyor. Bluetooth üzerinden eşlediğiniz bir uygulama vâsıtası ile küp üzerinde yaptığınız hamleleri kolaylıkla takip edilebiliyorsunuz. Temelde mevzû’ bu, gerisi uygulamanın imkânlarına bağlı. Alıştırmalardan, oyunlara ve ayrıntılı çözüm istatistiklerine kadar pek çok şey mümkün. Küp döndürerek müzik parçaları çalabilen bir uygulama var örneğin. Çoklu küp çözme, yarışmalar vs. de elbette işin kaçınılmaz bir parçası.
Bu aralar hem ödüllü bir belgesel yapım hem de Ernö Rubik’in küple ilgili serencâmını kaleme aldığı kitabı kendime vesîle kılarak, küp üretiminin zirvesini temsil eden GAN’ın (“bir küpüne mâlik olan Hüsrevânî küplerle altun bulmışa dönüp mâlik-i mâl-i Kârûn olur”) akıllı küplerinden birini satın almaya karar verdim. Küp edinmeye gelince şunu söylemeliyim, Türkiye’de iyi küp bulmak oldukça zor, bulduğunuzu da alırken çok düşünmelisiniz. Yurtdışından getirmeniz (kargo ve gümrük vergisi dâhil) cüzdanınızı daha az hafifletebilir. Ayrıca akıllı küpler genelde biraz pahalı olma eğilimindeler, fakat sonuçta şahsen verdiğim paraya değdiğini söyleyebilirim.
Yukarıda bahsi geçiyor, hızlı küp çözebilen kişilere speedcuber deniliyor. Gerçi neyin bir kişiyi speedcuber yaptığına dâir resmî bir tanım ya da bir icmâ bulunmuyor. Ne kadar hızlı olması gerekiyor bir speedcuber’ın belli değil ya da tek kriter bu mu olmalı? Özellikle bugünlerde düzenli olarak 20 saniyenin altında kalamayan birine şahsen bu sıfatı vermekten çekinirdim. Dolayısıyla kendime de bir speedcuber diyemem örneğin, yaşım da müsâit değil buna açıkçası! Bu meydanda haklı olarak çok daha genç arkadaşlarımız kılıç kuşanıp at oynatıyor. Yine de 30 saniye altına inebilen birisi olarak doğrusu pek uzağında değilim bu eşiğin, biraz daha gayret ve sebatla o noktaya fazla zaman geçirmeden ulaşmam pekâlâ mümkün, öte yandan ne yaparsam yapayım muhtemelen sıklıkla 10 saniyenin altına inecek bir performansa asla ulaşamam. Başka alanlarda olduğu gibi burada da öğrenme eğrisi hızla dikleşiyor ve bir noktada artık sâliselerle yarıştığınız için küçük bir pozlama ânı bile büyük bir kayba dönüşebiliyor. Hâl böyleyken yarışmalarda saniyede 10 civarında manevra yapan ve üstelik bunu mükemmel bir kesinlikle gerçekleştiren mafsalları açık bir hayret duygusuyla izliyorum ben de. Bu yazıyı yazdığım esnâda resmî olarak 5 saniye altında derece yapabilmiş sadece 67 kişi olduğunu düşünürseniz, artan zorluk daha iyi anlaşılacaktır. Zâten böyle bir beklentiniz varsa, henüz düşünmeye başlamadan küp döndürmeye başlamanızda fayda var! Şu ânda küplerin çoğunun single ve averaj rekorlarını elinde tutan otistik dostumuz Max Park’ın uyarısını dikkate almalısınız: “Don’t think, just solve.”
Ne yazık ki, şahsen hiçbir koşulda efkârı terk edemiyor oluşum bu bağlamda büyük bir kusur. Algoritma hâfızam fenâ sayılmasa da daha iyisi için başta CFOP (hızlı çözümler için açıkça en meşhur metot, onu bir dil gibi de düşünebilirsiniz) olmak üzere gelişmiş algoritmalar eşliğinde sürekli pratik yapmak ve bunları akıcı bir biçimde kas hafızasına dönüştürmek gerekiyor. Sadece algoritma hâfızası da değil mesele, küpün üzerindeki örüntüleri hızlı tanıyabilme beceriniz ne kadar iyiyse o kadar iyisinizdir. Aslında küp çözmede gelişmenin sonu görünmüyor, sürekli öğreneceğiniz küçük formüller, numaralar vs. bulabilirsiniz. Her şey yolunda giderse, bugünlerde 3x3 için 15-20 saniye yarışmalara katılmanız adına anlamlı bir eşik süre olarak görülebilir pekâlâ. Türkiye için bu süre çok daha yüksek olacaktır elbette. Gördüğüm kadarıyla memleket dâhilinde averaj derecesi 15 saniye altında olan 100 kişi bile yok, 10 saniye altında ise yalnızca 13 kişi var. Ayrıca yarışmalarda zaman limiti çok daha yüksek tutuluyor, dolayısıyla çömez olarak bile gidip öyle ya da böyle bir derece olsun yapılabilir. Derece demişken, hâlihâzırda 3x3 resmî dünya rekoru 3.47 saniye ve pek de iyi tanınmayan bir küp çözücüye, Yusheng Du'ya âit. Averaj rekor (AO5, peş peşe beş çözümün ortalaması) Max Park tarafından daha birkaç hafta önce tekrarlandı: 4.86 sn. Bunlar önceki on yıla kıyasla akıl almaz süreler ve bir obje olarak küplerin kemâle erme sürecinin açık bir sonucu.
Peki 3x3 bir küp daha ne kadar hızlı çözülebilir? WCA’in resmî bir organizasyonunda kaydedilmemiş ve 3.47 saniyenin altına inebilen süreler olduğunu biliyoruz. Youtube’da kayıtlı olarak bulunabilirler. Benim bildiğim kadarıyla en iyisi 2.68 saniye. Küpün yapısal bütünlüğü korunarak ve insanın fiziksel yapısı ile 2 saniye altına inilebilir mi kestirmek çok zor. Bilmiyoruz, ama robot mafsalların bizden çok daha iyi bir iş çıkardığı açık. M.I.T’de geliştirilmiş bir robotun rekoru 0.38 saniye, özetle her şey bir ânda olup bitiyor. Belki de daha şaşırtıcı olan gözler kapalı hâldeyken (blindfold) yapılan çözümlerdir. İlk olarak Steven Pochmann’ın geliştirdiği bir metotla gerçekleştirilen bu çözümler, daha sonra daha hızlı algoritmalar kullanılarak da yapılmaya başlandı. Şu ânda resmî rekor 14.51 saniye. Bu sürenin içinde küpün üzerindeki bulmacanın ezberlenmesi de gerekiyor. Özellikle Graham Siggins’in aynı minvalde 60 adet küpü 59 dakika 46 saniye içinde çözdüğü rekorunu görmenizi isterim, olağanüstü bir iş.
Sözün özüne gelirsek, akıllı küp demiştim, bu yazı ondan aldığım hazzın bir sonucu olarak yazıldı. Zamandan keyif almayı neredeyse hepten terk ettiğim şu günlerde, söz konusu küpü ne zaman elime alsam fazlasıyla eğlendiğimi görüyorum. Dolayısıyla küpü çevirmenin büyüsüne geri dönüyorum tekrar ve tekrar. Ernö Rubik çok haklıydı, rubik küp aynı zamanda duygusal bir obje. Katmanlar üç eksende karmaşık bir dansa katılırken renkler bir örgü gibi efsûnunu dokuyorlar ellerime. Sanırım rubik küp, akıllı olsun olmasın, söz konusu zaman geçirmek olunca insandan çok daha başarılı bir ürün! Star Trek’in The Next Generation serisini izleyenler, ana düşmanlardan birinin “Borg” adı verilen sibernetik bir tür olduğunu hatırlıyordur. Küp şeklinde ve galaksiye dehşet saçan bir uzay gemisi ile dolaşıp diğer canlıları asimile etmekle meşgul bir kolektiften bahsediyoruz (aramızda haklı olmalarından kuşkulananlar vardır). Onlarla karşılaştığımızda alın yazımız dile gelmiş gibi meşhur sloganlarını duyarız: “Resistance is futile”. Evet, rubik küp de biraz borg küpü gibi, kesinlikle karanlık bir obje değil, ama yine de sizi kolektifine dâhil ediveriyor. Elinizden bırakamıyorsunuz, direniş nâfile!