Ey gam, yine meydân-ı muhabbet sana kaldı

30 Nisan 2010 Cuma

Yaralı Olduğunu Sanan Birisinin Hüznüne Gazel

Şehir birden başladı, sol tarafta hendekler
işportacılar, dükkâncılar ve akşamüstüne gidip gelenler
ve onun hüznü vardı

Şehirler olsun varsındı ve manavlar kapansındı.
evler ince bir buğuya, bir cinselliğe kapansındı

ve onun hüznü vardı

Aksaçlı ortodokslarla dövüşken çocuklar.
aşk romanları ve trafolar ve "Sen ne güzelsin"ler
kendilerini bitmez sansındı

Nalbantlar ressamlarla ve bütün tarlalar çarşıda.
hele yılgınlar bir sabah temizliğinde
ve coşkudan artan sarı bir şeyler vardı

Bir yitik gibi yüceden, bir anı gibi sancıdan
ve onun hüznü vardı

"Her şey atılıyordu. Bitmiş sigaralar. otobüs biletleri. kullanılmış pamuklar muayyen zamanlarda. tarifeler. yaz gümrükleri. gazocağı iğneleri. kötü çıkmış resimler. bir yatma. bir evin oniki yıllık badanası. bir tarih kitabı. kazanılmış bir savaş ve sonucu. bir anlamsızlık. ölü bir çocuk ve pabucu. gülücükler. kibritler. sinemalar. Ve."

onun hüznü vardı

Ah ellerim, ah beni hatırlayan herkes
Bir kötü romanda beşinci kişi gibiyim filân
ve beni tanımayan herkes

Ben aranan bir şeyim bir parça analjezik.
sesim dükkânsızlığın sesidir bir parça aralık
tahta kepenkli tahta kepenksiz bir parça aralık
Sokaklarda.
Havralarda.
Yataklarda.
Dünyada.

ve onun hüznü bir haydudun hüznüdür
biraz da kendinin yaptığı

- Turgut Uyar -

***

Sanal Rüya

seccadeler deviniyor tavanda duraksız
bir vcd balkıyor hayalimde
ingrid bergman şaşırıyor olanlara
afrikalı çocuk ağlarken hıçkırarak
bir pentium üç olduğumu düşlüyorum
pencereleri demir parmaklıkla kaplanmış,
kıvamını bekleyen çay gibi
demlenirken hakikat.

kehribar tespih ceviz sandıkta küfleniyor
nöbetçi baloncular kapanıyor birer birer parklarda
uçları eprimiş zamansızlıkta tığ oyası örtülü
transistörlü bir radyo hissediyorum
kendimi unutmuşçasına,
güneş kavururken arizonayı
gökyüzünü arıyorum çamurlu kaldırımlarda
küt saçlı bir umut olamayacağını bile bile.

sen benim yıldızımsın
diğerlerinden sönük,
hep aynı yerde durarak anladım
ne sonsuz olduğunu evrenin
ve ıslanmış bir bankın hüznünü.

ben bir insanım
ölecek.

- Polat Onat -

sinecine

2 Nisan 2010 Cuma

Geçen ay içinde Dipnot Yayıncılık bünyesinden ve Nilgün Abisel'in editörlüğüyle yayımlanan sinecine, adından da anlaşılabileceği üzere bir sinema dergisi. Elbette memleket sathında hâlihazırda iyisiyle kötüsüyle birlikte birçok sinema dergisi yayımlanıyor, lâkin Sinema Araştırmaları Dergisi alt-başlığı ile altı ayda bir kez hazırlanması düşünülen bu derginin diğer popüler yayınlardan temel bir farklılığı var, ki o da her şeyden evvel hakemli bir dergi olduğu gerçeğidir. Künyesine nazar edildiğinde hem Türkiye'deki üniversitelerden hem de uluslararası alandan olmak üzere pek çok akademisyenden müteşekkil geniş bir yayın ve danışma kurulu olduğu görülüyor. Dolayısıyla klasik popüler film eleştirisine değil, daha teknik ve kuramsal çalışmalara odaklanan, bu alandaki boşluğu doldurmaya niyetlenmiş akademik nitelikli bir yayın olduğunu belirtmeliyiz. Gâye-i mevcûdiyyeti özlüce şöyle ifade edilmiş:

sinecine, değişik disiplinleri sinema ortak paydasında buluşturmayı, sosyal bilimler, sanat ve insan bilimleri içerisinde bir araştırma, tartışma, eleştirme, soru sorma alanı yaratmayı amaçlar. Bu çerçevede, yerli sinemadan Hollywood'a, sanat sinemasından popüler sinemaya, klasik sinemadan çağdaş sinemaya, sinemanın ekonomi politiğinden tarihine, psikanalizden feminizme, kuramsal yaklaşımlardan alımlama araştırmalarına, türlerden yönetmenlere dek uzanan çeşitli konularda üretilen yazılara yer verilecektir.

Derginin ilk sayısında ikisi çeviri olmak üzere altı makale mevcut. Makalelerden ikisi Abbas Kiarostami üzerine hazırlanmış. Bunlardan ilki Serpil Kırel'in yönetmenin Şîrin adlı son filmi üzerinden sinema dili ve seyirci üzerine bir analiziyken, diğeri Khatereh Sheibani'nin Modern Fars Şiiri ile -özellikle Furuğ Ferruhzâd ve Sohrap Sepehri'nin şiiri ile- Kiarostami sinemasının ilişkisi üzerine bir çalışma, ki dikkatimi en çok cezbeden de bu iki çalışma oldu. Başka ilginç bir metin de Dilek İmançer'in İslamcı filmlerde kadın temsillerini ele aldığı eleştirel makalesi. Yine 1950'lerde Şakir Sırmalı'nın söylemi üzerine bir makale, Filmde ve Medyada Feminizm adlı bir çeviri ve Ahmet Gürata'nın 2000'lı yıllarda sinema filmlerinin niceliksel vaziyeti ile ilgili bir incelemesi okurun ilgisine sunulmuş. Bütüne bakıldığında içeriği genel olarak tatmin edici bulduğumu söyleyebilirim.

Velhâsıl sinemanın asla sadece "sinema" olmadığı, görsel bir eğlence olmanın ötesinde ciddi bir felsefî, politik, ekonomik ve sosyo-kültürel göstergeler alanı olduğu ve kuramsal çalışmaların beslenebileceği geniş bir havuz oluşturduğu dikkate alındığında sinema yayıncılığı konusunda bağımsız ve akademik nitelikte bir kaynağın hazırlanıyor olması önemli bir gelişme. Umuyorum gelişerek devam edecek imkânları bulabilir.