Hayali Yerler Sözlüğü ve Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası

3 Aralık 2010 Cuma

Acaba Aburcubur Bölgesi adında bir yer duymuş olabilir misiniz? Hayır, bir esinlenme hâricinde mutfağınızın güzide bir köşesinden bahsetmiyoruz burada ve eğer Charles Kingsley’in sadık bir okuru değilseniz ya da The Dictionary of Imaginary Places(Hayali Yerler Sözlüğü) adlı çalışmayı okumadıysanız, cevabınız muhtemelen olumsuz olacaktır. Merak edenler için söyleyeyim, bahsi geçen yer, Bulaşık Suyu Denizi’ni çevreleyen üç alandan biridir ve doğrusu, Hiçbir-Yerin-Öbür-Ucu’ndan daha tuhaf bir yer de değildir.

Bakın mesele şu: Alberto Manguel ve Gianni Guadalupi adlarını taşıyan iki fâni, bir gün oturmuş ve bir sözlük yazmaya karar vermişler, lâkin iş bu sözlük gerçek şeyler hakkında olmasın arzu etmişler; zîrâ herkesin bildiği üzre onlardan çok varmış etrafta. Böylece rûyalar ülkesinde az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmişler ve ortaya, yazılı tarihimiz boyunca zihnimizin şu sıkıcı devrânla yetinmeyi pervasızca reddettiği anlara dâir ansiklopedik bir çalışma olan Hayali Yerler Sözlüğü çıkmış.

Kitabı hazırlayan iki isimden Alberto Manguel daha önceden takip ettiğim bir yazar. Oldukça büyük bir kişisel kütüphanesi vardır(kıskanırım seni ben) ve kitaplar, yazarlar ve okur olma hâlleri üzerine keyifle okunan çok sayıda metin kaleme almıştır şimdiye kadar. Dolayısıyla onun bu çalışmanın yazarlarından biri olduğunu gördüğümde ayrıca memnun olmuştum.

900 küsür sayfalık ve iki ciltlik bu ağır çalışmanın satırları arasında Aburcubur Bölgesi gibi pek çok egsantrik diyar mevcut elbette. Kayda değer hemen her fantastik ülke ve mekân hakkında ciddi bir muhteva bulabilirsiniz kitapta. 1200’den fazla başlık olduğu söyleniyor kapakta. Bu sayının içinde cennet ve cehenneme dair ve bilim-kurgusal anlatılara ait gelecekte geçen yerlerin olmadığını düşünürseniz, bu çok ciddi bir rakama tekabül ediyor demektir. Doğrusu bunların hepsini orijinal kaynaklarından bulup okumaya çalışmak ömürden ömür çalmaya yeterdi. Ayrıca başlıkların beraberinde çok sayıda harita ve resme de yer verildiğini eklemeliyim.

Peki, kitabın hiç mi eksiği yok? Düşsel anlatıların genişliği düşünüldüğünde olmaması pek mümkün değil. Örneğin Tolkien ve Le Guin’inki gibi kalburüstü örnekler dışında popüler fantastik dünyalara pek az yer verildiğini görüyoruz. Genellikle türün klasiklerine odaklanılmış ve bu arada daha tecimsel olanlar elenmiş. Doğrusu aksi halde ucu bucağı olmazdı bu işin ve özgünlük bağlamında birbirinden pek de farklı olmayan sayısız başlık açmak gerekirdi. Dolayısıyla bu tür bir elemeyi hiç yadırgamadım. Yine de klasiklerde bile birkaç elzem eksiği bulunabilir, fakat hâlihazırda zaten çok geniş bir dağarcık sunuyor okuruna.

2005 yılında özenli bir baskıyla Yapı Kredi Yayınları’ndan yayımlanan kitabın Türkçe çevirisini Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu birlikte yapmışlar. Özellikle düşsel öykülerle ilgilenenler için eşi bulunmaz bir kaynak metin olduğunu söyleyebilirim gönül rahatlığı içinde.



Dedi Yûsuf o demde yâ Settar
Beni setr eyle görmesin ağyâr
Dahi pâyâne ermeden bu du'â
Oldu peydâ sudan bir ejderhâ


- Yûsuf u Züleyhâ -

Geçenlerde minyatürlerle ilgili bir çalışma ararken, karşıma daha önce neden fark etmediğime çok şaşırdığım bir kitap çıktı. Metin And'ın Minyatürlerle Osmanlı-İslâm Mitologyası adlı metninden söz ediyorum. Doğrusu olağanüstü bir metin ve aldığım yerde karıştırırken önceki bilgisizliğimden gerçekten utandığımı itiraf etmeliyim.

Sanıyorum kitaba uygun görülen başlığı bazılarımız biraz garipseyebilir. Ne demek "İslâm Mitologyası?" İslâm ve mitoloji nasıl yan yana gelebilir? Doğrusunu söylemek gerekirse, kolaylıkla! Metin And bu meseleye kitabın giriş bölümünde yeterli bir cevap veriyor. Kısaca söylersek, İslâm tarihi boyunca birikmiş inançlar ve metinler çeşitliliği bize mitoloji terimini kullanmamız için epeyce geniş bir imkân sağlıyor. Öyle ki, din ve mitoloji arasında bir sınır belirlemek ne derece mümkündür o bile belli değil. Kaldı ki, eğer olur da kitabı okursanız, göreceksiniz ki, Târih-i Taberî gibi, Zübdetü't Tevârih gibi, Acaibü'l Mahlûkat ve Garâibü'l Mevcûdât gibi, Şehnâme, Fâlnâme, İskendernâme, Battalnâme, Sûrnâme gibi çeşitli metinler yanında, geleneksel tefsir ve hadis kaynakları bu söylencelerle dolup taşıyor. Aslında biraz bu konulara merakınız varsa bu anlatıların pek çoğunu okumuş ya da duymuşsunuzdur mutlaka. Kitabın yaptığı şey, bunların mitolojik özellikleri ağır basan örneklerini bir araya toplamış olması. Böylece bölük pörçük bilinen bu söylencelerin ne kadar büyük bir yekûn tuttuğunu ve ayrıntılar açısından ne denli çeşitli ve zengin olduğunu görmek çok daha mümkün hâle gelmiş.

Simurg'un Zâl'i babası Sam'a getirmesi, (Şehnâme)
Bizde genellikle Şark klasikleri okunmaz. Mitoloji okuyanların okuduğu da genellikle Batı mitolojisidir. Bu konuda ciddi bir ilgi asimetrisinden mustaribiz ne yazık ki! İdeolojik olarak pompalanmış bir garabetin tarihsel neticesidir bu. Homeros'u bilmeyen yoktur haklı olarak. İskandinav mitlerinin bir dolu ayrıntısına hâkim pek çok kişi bulabiliriz şuracıkta ya da Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri bir çoğumuzun sınıf arkadaşı gibidir. Ejderha denilince aklımıza Sigurd ya da Sigfried'in gelmesi çok muhtemeldir, ama Zâl oğlu Rüstem gelmez bir türlü. Ya da sözgelimi, ilköğretim çağındaki herkes La Fontaine fabllarını ezbere bilir, ama üniversite bitirmiş olanlarımız Kelîle ve Dimne'den haberdarsa kendimizi şanslı sayarız. Bir kaynak sıkıntısı da var elbette. Ana kaynakların bir çoğuna sadece Osmanlıca olarak ve elbette nadiren erişmek mümkün. Bu metin gibi karma çalışmalar da pek yok ne yazık ki! Yeri gelmişken Mehmet Kösemen'in Türk-İslâm Tarihinde Hayali Varlıklar adlı çalışmasını da hatırlatabilirim burada.

Minyatürlerden bahsetmedik, halbuki kitap bütünüyle minyatürlerden müteşekkil. Minyatürün diğer resimleme yöntemlerinden ayrı bir dünyası var. Minyatür ikonografisi teknik ayrıntılar açısından tutumlu olabilir, ama başka bir bağlamda da denildiği gibi, "less is more!" Onların iki boyutlu, ışık ve gölge barındırmayan kompozisyonlarına vakıf olmaya çalışırken, renkler cümbüşünden dipsiz bir kuyuya düşmek, orada dalgın hayallere kapılmak gâyet mümkündür. Aslında kitabın içeriğine olan aşinalığım minyatürler konusunda da geçerliydi. Kendimi bildim bileli minyatürler ilgimi çekmiştir ve çocukken Kültür Bakanlığı'nın yayınlandığı oldukça iyi hazırlanmış Sanat dergilerini karıştırmayı da çok severdim bu yüzden. Dolayısıyla kitaptaki minyatürlerin bazılarını daha o zamanlardan biliyorum. Sonraları da başka vesilelerle pek çoğunu gördüm elbette. Fakat benim kişisel tecrübemi koyalım bir yana, kitabın asıl özelliği yazılı bilginin minyatürlerle desteklenmiş olmasıdır. Anlatılan öyküleri bir de minyatürlerin gözünden okuyorsunuz böylece. Her açıdan çok zevkli bir çalışma olmuş. Daha önce görmediğim minyatürler dışında, bildiğimi sandığım hikâyelerin hiç bilmediğim ayrıntılarını ya da tamamen farklı versiyonlarını okuma imkânı buldum bu sâyede.

Kitap Hayali Yerler Sözlüğü gibi, Yapı Kredi Yayınları'ndan geliyor. Kuşe kağıda basılmış, ama keşke karton kapak değil de ciltli bir baskısı yapılmış olsaydı. Kalıbına çok daha fazla yakışırdı bu. İçeriğe tek itirazım kaynak vermekte cimri davranmış olmasıdır. Kullanılan kaynakların hepsi sondaki kaynakçada verilmiş, ama sayfa aralarında spesifik olarak verilen bir bilginin bu kaynakların hangisinden alındığını sık sık merak etmedim değil. Ayrıca cepte oluşturduğu delik de epeyce büyük sayılır, ki bu da eksik bir nokta olarak işaretlenebilir. Öte yandan paranızı harcayınız birçok lüzumsuz kitapla kıyaslanmayacak kadar dolu bir metin bu. Sizi tuhaf olaylar ve garip yaratıklardan mürekkep şarkî rüyalarla süslenmiş renkli bir yolculuğa çıkartacaktır en azından.



Sona gelmişken uzun zamandır yapmadığımız bir şeyi yapalım ve sayfa altı videolarımıza başvuralım yine. Dört parça seçtim bu kez. İlki bir asırdan fazla zamandır dinlenen ritmik ve neşeli bir Country şarkısının Youtube'da bulduğum oldukça hüzünlü, farklı bir yorumu: Mariah McManus - Oh Susannah. İkincisi de yine Country müzik tarzında. Iris DeMent söylüyor, Emmylou Harris de eşlik ediyor. Güzel insanlar ve en sevdiğim şarkılardan biri: Our Town. Bu parçaya bakarken Iris DeMent'in Wasteland Of The Free adlı doğrudan sert politik mesajlarla kurulmuş diğer bir şarkısının kaydını da gördüm ve onu da eklemek istedim. Sonuncu parça ise Fransa merkezli yeni bir gruptan, ki çok hoş ve ilginç bir tarzları var: Zaz - Les passants.